In my dreams I'm dying all the time
Okuldaydık. Manzarada oturuyoduk ama manzara farklıydı.. Aşağısı uçurumdu ve bittiği yerde plaj vardı. Hava yağacak gibiydi. Birden, fırtına olmadığı halde denizde hortum oluşmaya başladı.. İnsanlar da kaçışıyordu; bense ne yapmam gerektiğini düşünüyordum. Yanımda annem ve babam da vardı.. Annem ne yaptı bilmiyorum ama ben babamı alıp Washburn Hall (İB Binası) 'a doğru koşmaya başladım. Yolda giderken de babama "Bu bina 100 yıllık. Bunca sene birşey olmadıysa, hortumdan da zarar görmez." dedim. Neden sonra Washburn Hall'daydık.. Duvarlar sarsılmaya başladı.. İşin garibi pencereler kırılmıyordu ve dışarıda dünyanın tersine döndüğünü görebiliyordum. Havada uçuyor gibiydik baş aşağı bir vaziyette.. Herşey bittikten sonra kapıdan dışarı çıktığımızda, denizin ortasında kumdan bi adacık üzerinde Washburn Hall ve biz, kıyıdan bize el sallayan anneme şaşkın şaşkın bakıyorduk.. Kimseye birşey olmamıştı ama babam ve ben, bilinmeyene doğru sürükleniyorduk..
Sonra bir şey oldu ve ben kendimi bir sınıfta buluverdim. Sınıf çok küçüktü, bir ilkokul sınıfı gibi.. Tahtada Hrant Dink'in kocaman bir fotoğrafı asılıydı.. Sıralarda yakınları olduğunu tahmin ettiğim insanlar vardı. Hrant Dink'i anma günü gibi birşeydi.. Ben durmadan ağlıyordum.. Gözlerimi kurulayamaz olmuştu ellerim. Derken öğretmen masasının oradaki kadın "Bugün Hrant Dink'i son kez anıyoruz. Posterini indiricez artık.." dedi. Okul forması içinde küçücük bir erkek çocuğuna verdiler bu görevi.. Postere doğru yavaşça ilerken, ne olup bittiğinden tabi ki habersizdi.. "Karala!" diye bir komut geldi orta yaşlı bir adamdan.. Çocuğun eline tükenmez kalem tutuşturdu bir adet. Oyun sanıyordu bunu o küçücük eller.. Ben artık hıçkırıklara boğulmuştum.. Bir şey söylemek istiyor, fakat sesimi çıkaramıyordum. Çocuk posterin önünde durdu. Kalemi posterin bir noktasına doğru uzatırken kadınlardan birisi "Çizmeeee!" diye haykırdı. Çocuk korkmuştu. Onu denemek için yapılmıştı demek bütün bunlar. Birisi çocuğu kucaklayarak arka tarafa doğru götürdü. Posterin üstünde küçük bir noktacık vardı.. Bense diğer konuşmacıları dinleyemeyecek kadar bitkin düşmüştüm ağlamaktan. Çocuğa yaptıkları şeyden dolayı da psikopat olduklarını düşünüyordum..
Derken yatağımdaydım. Yarı uyanık... Kapıya doğru bakıyordum birinin gelmesini beklercesine.. Derken çok uzun boylu, uzun kızıl saçlı bir genç adam içeri girdi.. Katil kılıklıydı.. Ben avazım çıktığı kadar bağırmaya çalışsam da başaramadım.. Boğazımı sıkmaya başladı.. Nefessiz kaldığım süreye bakılırsa ölmüş olmalıyım.. Uyanmışım.. Saat 13.32.. Tebrik ederim! 10 saat uyku sınırını aşarak bir güne daha migren ağrısıyla başlama hakkı kazandınız.. Tadını çıkarın!
Not: Blogum sayesinde tanıştığım ilk insan olan Elsa'ya burdan öpücükler yolluyorum.. Çok tatlı bir tanışma oldu =)
-Sen Günsu'sun, Zat-ı Şahane!
- Evet?!
-Ben Elsa
-Aaa merhaba!
Evet ben Günsu, çok şahane bir insanım.. Öyle şahaneyim ki akşama kadar uyur, saçma sapan rüyalar görürüm.. =)
30 Mart 2007
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
6 yorum:
10 saat bişimi kenke peeeh =)
peki bnde 5saatten az uyuyunca saçma sapan rüyalar görüorum. öyleyse bnde baya ii diilmiyim? =)
(bizim okulun manzarası yok malum bi yildiz yokuşumuz var bnmde rüyama o girio =))
sen de bayaa iisin cerencm yaa.. şayet bizim manzaramız sizin yokuşunuzu döver.. :P
şahane insan =)
sigmund freud, analyze this
Amanın rüya pek fenaymış. Hayırlara vesile olasıca.
Günsucan yatarken üstünü iyi ört sen =)
Ben de dün tanıştım Elsa'yla, süper şirin bi' insan =)
Günsukuş çok yemek yiyip mi yattın belki ondan olmuştur. Enteresanlığını abzürdlüğünü geçtim, herhangi bir rüyayı bu kadar iyi hatırlayabilmen dahi ilginçmiş yavrus.
Yorum Gönder